Bu şehir Avrupa'nın kahve başkentidir. En zorlu müşterileri bile memnun edecektir

Her ne kadar bariz olmasa da Helsinki Avrupa'nın kahve başkentidir. Finliler için, simsiyah bir bira içmek sadece enerjilerini yeniden toplamak için bir fırsat değil. Aynı zamanda toplumsal açıdan da büyük öneme sahiptir. Helsinki'de pek çok ilginç kafe, küçük kahve kavurma tesisleri ve kahve yapmaya tutkuyla bağlı insanlar bulacaksınız.

Kahve Finlandiya'ya 17. yüzyılda geldi. Başlangıçta seçkinlerin ve zenginlerin içeceğiydi. Hatta şifalı bir içecek olarak bile kabul ediliyordu. İlginç olanı ise, başlangıçta çekirdeklerin eczanelerde satıldığı ve insanların bunları evlerinde kavurduğudur. Kahve günümüzde hem depresyona çare oluyor hem de sosyal bağları güçlendirmenin bir yolu olarak kullanılıyor . İçmek o kadar önemli bir ritüel ki, yasaya göre Finler, zorunlu 30 dakikalık öğle yemeği molasına ek olarak, iki tane 15 dakikalık kahve molasına da hak kazanıyor.

Finler kahvelerini aceleyle içip götürmeyi sevmezler. Onlar bunu tatmayı tercih ediyorlar. Üstelik Finlandiya'da kahveyi reddetmezsiniz; bu kaba bir davranış olarak kabul edilir . Bir fincan kahveyi bitirdiğinizde hemen bir yenisini daha isteyebilirsiniz. Eğer içeceğiniz miktarı limitinizin çok üzerindeyse, bir sonraki doldurmada sadece yarım fincan istemeniz yeterli olacaktır. Dünyada en fazla kahve tüketilen ülke Finlandiya'dır. Kişi başına yılda ortalama 12 kg kahve tüketiliyor. Euronews'e göre bu, günde yaklaşık 4-5 fincan kahveye denk geliyor.

Bu aromatik içeceğin popülaritesi o kadar arttı ki, Finlandiya kahve sahnesinde gerçek tutkunlar tarafından işletilen birçok küçük, el yapımı kavurma tesisi ve trend kafe ortaya çıktı.

Helsinki'yi ziyaret ederek kahve kültürünün derinliklerine dalabilirsiniz. Burada sadece muhteşem çekirdekleri değil, aynı zamanda onları takdir edip, onlardan gerçek lezzet derinliğini çıkarabilen insanları da bulacağız. Kahve hazırlamanın daha çeşitli ve deneysel biçimlerine olan ilginin artması da önemli bir gelişme.

Ancak Helsinki'deki kahve yolculuğunuza köklü bir geçmişi olan yerlerden başlamakta fayda var. 1852 yılında kurulan Ekberg Café'ye veya bu yıl 36. yaşını kutlayan Café Engel'e uğrayabilirsiniz.