‘Sınırların Ötesinde’ bir festival...

Bu yıl 53 kez müzikseverler buluşan İstanbul Müzik Festivali, dünyaca ünlü pek çok sanatçıyı ve gelecek vadeden genç sanatçıları festival sahnesinde ağırlıyor. Farklı disiplinleri notalarla bir araya getiren festival Borusan Holding sponsorluğunda kentle buluşuyor. 11 Haziran’da bir dünya prömiyeri ile açılışı yapılan festival, 26 Haziran’a dek "müziğin rengini İstanbul’un sesiyle" buluşturmaya devam edecek. Biz de festivalle ilgili merak edilenleri İstanbul Müzik Festivali Direktörü Efruz Çakırkaya’dan dinledik.
- Öncelikle festivalin temasına değinelim isterim. Bu yılki tema “Sınırların Ötesinde”. Biraz açar mısınız, neden bu tema seçildi?
Geçtiğimiz yıl ‘Kökler’ temasıyla daha içe dönük, aidiyet ve kimlik üzerinden şekillenen, kişisel bir hikâyeden yola çıkan bir festival kurgulamıştık. Bu yıl ise o hikâyeyi bir adım öteye taşıyıp, fiziki ve kültürel sınırların dışına çıkmak, komşu coğrafyalarla ve disiplinlerle temas kurmak istedik. ‘Sınırların Ötesinde’ teması aslında hem coğrafi sınırları hem de klasik müzik algısının çevresini esnetmeyi amaçlıyor. Festivalin bu yılki programını oluştururken de tam olarak bu düşünceyle hareket ettik.
Müzik artık sadece dinlenen değil, izlenen, hissedilen ve bazen katılım sağlanan bir deneyime dönüşüyor. Aslında izleyiciye klasik müziğin sınırlarını zorlayan, yer yer duygusal, yer yer düşündürücü ama mutlaka keşif duygusu uyandıran bir yolculuk sunmak istiyoruz.
- 53. yılında festivalin öne çıkan etkinlikleri hangileri?
Pek çok özel etkinlik var bu yıl programda aslında. Örneğin, üst düzey bir mükemmellikte müzik yapma seviyesinde olan, dünyanın en iyi orkestraları arasında gösterilen NDR Elbphilharmonie iki akşam üst üste festival sahnesinde yer alıyor. Topluluk dün akşam keman sanatçısı Frank Peter Zimmermann’a eşlik etti. Bu akşam ise piyanist Rafał Blechacz’a eşlik edecek. Bu isimler çağımızın yaşayan en iyi yorumcularından ve onları canlı dinlemek unutulmayacak anlar bırakıyor hafızalarımızda.
FESTİVALİN GÖZBEBEĞİ: YARININ KADIN YILDIZLARI
- “Yarının Kadın Yıldızları” projesi de programın merak uyandıran konserlerinden biri. Projeye dair neler söylersiniz?
TSKB desteği ve işbirliğiyle 2018’den bu yana devam ettirdiğimiz bu proje festivalimizin gözbebeği. Çalgı, şan, şeflik gibi alanlarda müzik eğitimi alan genç kadın müzisyenlere sunduğumuz bir eğitim destek fonu ve bu yıl fondan faydalanacak 13 genç müzisyenle birlikte toplam 120 pırıl pırıl genç kadının hayallerine giden yolda ellerinden tutmuş olduk. Bu müzisyenlerimizin bazıları dünyanın en iyi müzik okullarında okuyor, bazıları önemli orkestralarda çalıyor; solistlik kariyerlerini sürdüren, ilk albümlerini yayımlayanlar da var. Projeden destek almaya hak kazanan genç müzisyenler arasında ufak topluluklar oluşturup festivalde bir konser de vermelerine imkan tanıyoruz. İstanbul Müzik Festivali gibi uluslararası bir festivalde yer almak, bu genç müzisyenler için oldukça kıymetli bir tecrübe. Bu genç müzisyenlerimizin hepsiyle gurur duyuyor, başarılarını yıllar içinde keyifle takip ediyorum.
KENTİN BİLİNMEYEN MEKANLARI MÜZİKLE KEŞFEDİLİYOR
- Festivalin en özel projelerinden biri de “Müzik Rotası”. Bu yılki rota hangi duraklardan geçecek?
Müzik Rotası’nın ilk durağı Surp Boğos Ermeni Katolik Kilisesi’nde Polonya’dan Marta Gidaszewska ve Robert Łaguniak keman ikilisi dinleyicilerle buluşuyor. Ardından klasik müzik, dünya müziği, caz ve avangardı harmanlayan Avusturyalı klarnet-akordeon ikilisi Duo Minerva, Aya Paraskevi Rum Ortodoks Kilisesi’nde sevilen eserleri kendi düzenlemeleriyle seslendirecek. Ve Müzik Rotası, Meryem Ana Doğuş Katolik Kilisesi’nde İtalya’dan iki virtüözle sonlanacak: Francesco Corti yönetimindeki Il Pomo d’Oro ile 18. yüzyıl mandolin konçertolarını kaydettiği albüm birçok ödül kazanmış mandolinci Raffaele La Ragione ile 2016 ve 2019 tarihli albümleriyle Altın Gitar ödülü sahibi gitarist Andrea De Vitis.
Müzik Rotası, sadece festivale değil şehrin kültürel mirasına da önemli bir katkı sağlıyor aslında. Bu konserler serisi, izleyicileri İstanbul'un az bilinen veya genellikle erişilemeyen tarihi mekânlarına götürüyor, bu yapıların tanıtımına ve korunmasına katkı sağlıyor.
Konserlerin farklı semtlerde ve mekânlarda düzenlenmesi, farklı toplulukların festivale katılımını teşvik ediyor ve sanatın daha geniş kitlelere ulaşmasına vesile oluyor. Tarihi ve kültürel mekânlarda düzenlenen konserler, mekânların atmosferiyle müziğin birleşmesini sağlayarak hem izleyicilere hem de icracılara benzersiz ve unutulmaz deneyimler sunuyor. Her yıl İstanbul’un farklı bir semtinde, farklı kutsal mekânları kullanıyoruz. Bu, izleyicilerin çeşitli kültürel mirasları deneyimlemesine olanak tanıyor ve toplumsal diyalogu teşvik ediyor.
ÜÇ ESER DÜNYA PRÖMİYERİ YAPIYOR
- Festivalde prömiyer yapacak veya festivale özel dinleyeceğimiz eserler var mı?
Festivali 11 Haziran’da şahane bir eserin prömiyeriyle açtık bu yıl. Hasan Uçarsu’nun “Toprak Sever İnsanları Birer Birer” eseri aslında 2020 festivalinin açılış konserinde seslendirilmek üzere Tekfen Vakfı ile sevgili Hasan Uçarsu’ya ortak sipariş ettiğimiz bir eserdi. Ancak o yıl pandemi sebebiyle orkestra ile koro için yazılmış böylesi büyük bir eseri sahneye taşımak mümkün olamadı. Biraz gecikmeli de olsa bu yıl nihayet dünya prömiyerini yaptık ve müthiş bir eserle festivali açmış olduk. Bunun yanı sıra 16 Haziran’da, Rachmaninoff’un en iyi yorumcularından biri kabul edilen Ukraynalı piyanist Alexey Botvinov, Le Figaro’nun hakkında “eşsiz bir müzisyen” diye yazdığı Rus viyolonselci Anastasia Kobekina ve Türkiye doğumlu Gürcü kemancı Veriko Tchumburidze, Bir Dünya Prömiyeri: Valentin Silvestrov başlıklı konserde bir araya geldi ve Silvestrov’un Hafızanın Anları V isimli eserinin dünya prömiyerini seslendirdi.
21 Haziran’da ise TSKB işbirliğiyle, geleceğin kadın müzisyenlerini desteklemek amacıyla başlatılan Yarının Kadın Yıldızları: Genç Kadın Müzisyenler Destek Fonu projesi konserinde, İstanbul Müzik Festivali ve TSKB’nin besteci Ceren Türkmenoğlu’na verdikleri ortak siparişin dünya prömiyeri gerçekleştirilecek. Türkmenoğlu’nun yaylı çalgılar dörtlüsü için besteleyeceği yeni eserini Yarının Kadın Yıldızları bursiyerleri seslendirecek; görsel sanatçı Hilal Can ise canlı görselleme performansıyla genç yıldızlara eşlik edecek. Böylece bu yıl festivalde üç eserin dünya prömiyerine tanıklık etmiş olacağız.
KÜLTÜREL VE TARİHSEL ÖZGÜNLÜK
- Festival yurtiçinden ve yurt dışından pek çok sanatçıyı İstanbullu dinleyici ile buluşturuyor. Bir kent festivali olmasına karşın, içeriğiyle daha geniş çapta etki uyandıran festivalin uluslararası yerini nasıl yorumlarsınız?
İstanbul Müzik Festivali’nin, klasik müziğin evrensel değerlerini, İstanbul’un eşsiz kimliğiyle birleştirerek kendine özgü bir uluslararası duruşa sahip olduğunu düşünüyorum. İstanbul Müzik Festivali'nin benzersiz avantajı, Doğu ile Batı’nın kesişim noktasında yer alması. Festival, hem Osmanlı'dan miras kalan mekânlar hem de modern sahnelerle katmanlı bir kültürel bağlamda gerçekleşiyor. Bu, müziğin yalnızca bir sahne olayı değil, aynı zamanda tarihsel ve mekânsal bir deneyim olmasını sağlıyor. İstanbul Müzik Festivali, Avrupa’daki büyük festivallerle içerik kalitesi açısından yarışabilecek düzeyde olsa da, onu öne çıkaran yön coğrafi, kültürel ve tarihsel özgünlüğü.
BU KONSERLERİ KAÇIRMAYIN
- Son olarak, festivali takip edecek sanatseverlere festival deneyimini en iyi biçimde yaşamaları için neler söylemek istersiniz? “Bunu mutlaka deneyimleyin, kaçırmayın” dediğiniz etkinlik var mı?
Festivalin temasına gönderme yapan tüm özel projeler, tekrarı olmayan, kaçırılmaması gereken konserler aslında. İstanbul’da ilk kez konser verecek ünlü Alman senfonik topluluk NDR Elbphilharmonie Orchester’in konserleri de kaçırılmaması gerekenler arasında. Bu yıl festival mekânı olarak da ilk kez kullanacağımız; Tarabya’nın o huzurlu güzelliği içindeki The Grand Tarabya Oteli’nin terasında gerçekleştireceğimiz Cuarteto Soltanto ve Leonel Capitano konserinin çok romantik ve büyülü olacağını düşünüyorum. Toplulukta yer alan müzisyenler prestijli Avrupa orkestralarında önemli pozisyonlarda çalan, solistlik kariyerleri olan ama aynı zamanda Arjantin tangolarına da gönül vermiş gerçekten çok iyi isimler. Çok üst seviyede müzik yapan böylesi bir dörtlüyle sahnede bize enfes tangolar söyleyecek solistimiz Leonel’in kadife sesini canlı dinlemek için sabırsızlanıyorum. Bu konserin hem mekânın büyüsüyle hem de dinleyeceğimiz derin müziğin yaratacağı duygularla İstanbullu müzikseverlere unutulmayacak tatlılıkta bir yaz akşamı yaşatacağını düşünüyorum.
Cumhuriyet