Fotoğraf makineli adam: Salgado

Murat KARAKÜTÜK - İlknur KARAKÜTÜK
“Bana hiçbir zaman seni gördüğüm yerden bakamazsın.”
Jacques Lacan
Sebastiao Salgado’nun ölüm haberini bir sosyal medya bildirimiyle öğrendik. Yüzü yerine aklımıza yüzlerce başka yüz geldi. Bakışlar, mekânlar, acılar, uçuşan iç içe geçen sonsuz siyahlar ve beyazlar. Zihinlerimizde oluşan imge asla tek bir şeye, yere, duruma ait olamadı ta ki yönetmen Wim Wenders’in 2014’teki ‘Le Sel De Le Terre’ (Toprağın Tuzu) belgeselinde konuşan Salgado’nun o ihtiyar portresine rastlayana kadar. Söz konusu, dünyayı çerçeveleyebilen büyük bir fotoğraf ozanı olunca zannediyoruz şöyle demek gerekiyor: Bu dünya bir Salgado’dan geçti…
NİSYANI LEVHAYA KARMAKLatin Amerika’nın kanlı ve devrimlerle sarılı coğrafyasında dünyaya gelir Salgado. Brezilya’da maden yataklarıyla ünlü bir vadideki çiftlik sahibinin tek oğludur. Babası avukat olmasını isterken o ekonomiyi tercih eder ve büyük aşkı Lélia Wanick ile de burada tanışır. Lelia’nın aşkı ona fotoğraf aşkını da getirmiştir. 1964’teki darbe ve diktatörlüğün ardından eşiyle Fransa’ya gitmek zorunda kalır. Buradan Londra’ya taşınır, Afrika’ya seyahatler yaparlar. Eşinin kamerasını ödünç alıp fotoğraflar çekmeye başlar bu seyahatlerde. Afrika’daki kareler çoğaldıkça Salgado esas tutkusuna yaklaşır ve nihayet her şeyi bırakıp dünyanın kahrını fotoğraflamaya karar verir. Vizörünün izinde nisyanı levhaya karmak yaşam gayesi olur. Bu fotoğraflarıyla düşünen seyyahın orada olan eksiği arama çabası yaklaşık yarım asır sürmüştür. Bu esnada iyiliğe katkıda bulunmanın derdine düşmüş, öznelerine olabilecek en eşit mesafeden bakmak için sabırla aramıştır.
1977’den 1984’e kadar kendi dünyasının artık orada olmayan hakikatinin peşine düşerek ‘Other Americas’ eserini tamamlar. Amerika deyince akla gelen o rüyayı kuran şeyin aslında Latin Amerika kıtasının görmezden gelinen hakikati olduğunu zihinlere kazır. Hem belge hem de sanattır eserleri, yeni bir alan yaratabilen bir üslubun kendisidir. 1981-1983 yılları arasında kurak kuzeydoğu Brezilya topraklarına giderek ‘topraksız işçi hareketi’ne tanıklık etmiştir. Sanatçı, 1986’ya kadar ‘Sahel: Man in Distress’ (Sahra: Istırap İçindeki İnsan) adlı eserini Afrika çöllerinde sınır tanımayan doktorlarla birlikte gerçekleştirir. İnsanın bakmaktan utanacağı görüntüleri, üzerinde düşünmekten kendinizi alamadığınız utanç manzaralarına, karşısında kalakaldığınız heykellere dönüştürür.
GEZEGENE AŞK MEKTUBU90’ların sonuna kadar ‘Workers’ adlı çalışması bağlamında insan fikrinin tastamam dışında konumlanarak işçileri görünür kılar. 93’ten 99’a kadar ‘Migrations’ (Göçler) ve ‘The Children’ (Çocuklar) adlı devasa bir başka sergisinin peşine düşer. 41 ülkedeki savaş, yoksulluk ve yerinden edilmiş mültecilerin yokluktaki varlıklarını görünür kılar.
2004’ten 2011’e değin İstanbul’da da yayınlanan ‘Genesis’ eserini ‘gezegene aşk mektubum’ diyerek berkitir. Genesis’in bir parçası olan ‘Amazonia’ için 9 sene boyunca yağmur ormanlarının yerli halklarının ve ekosistemlerinin izini sürer.
Hakikaten de ‘bakış’ sahibidir fotoğraf sanatçısı ve aktivist (bildiğiniz iyi insan ve bildiğiniz devrimci) Salgado. Estetiğiyle Batı uygarlığının kapitalist düzenindeki emek sömürü ilişkilerinin görünmeyen yanını, bunun sadece insanlarda değil gezegende yarattığı tahribatı, olayların kültürel, sosyolojik yanlarını hesaba katarak doğru bir mesafeden tartışmayı başarır. Estetik ve onun içinde değerlendirilen gerçekçiliğin ontolojik bir sorun olduğunun farkındadır. Nitekim Le Sel De Le Terre’de şöyle der: “Birden fazla fotoğrafçıyı aynı mekâna bırakın hepsi farklı fotoğraflar çeker. Çünkü muhtemelen hepsi çok ama çok farklı yerlerden gelmiştir. Herkesin kendine göre bir perspektifi vardır.”
Salgado, yolculuğu boyunca ötekileri, ezilenleri, dışlananları, masumları kadrajına alır. Eserlerinde yokluğun, sözün, kurgunun ötesinde vurucu bir yan hep vardır.
∗∗∗
İNSAN AĞRISININ RÖNTGENCİSİ VE TANIĞISalgado, yarım milyondan fazla fotoğrafı miras bıraktı. İnsan ağrısının röntgencisi; göçün, fakirliğin, kapitalizmin yarığında kalan, çelişkisiyle harap olan her şeyin sabırlı bir tanığı ve tartışanıdır. Son projesinde ‘genesis’ yani yaratılış için gezegenin masumları olan hayvanlara eğilmiştir. En sert fotoğraflarında bile insana dair bir çıkış, yaşama arzusu ve umut vardır. Son büyük umudu ve gerçeği ise insanlara rağmen hâlâ var olabilenin ta kendisidir. Genesis üzerinden geldiği yerin bir çıktısı da insan odaklılığın aşılmasına dair bir yorum taşımaktadır. Salgado fotoğraf makinesiyle tüm koreografilere, estetik müdahalelere, plastik unsurlara rağmen üstelik iki boyutlu bir medyumda kayıp olan asıl boyutu tartışabilmiştir. Yunus’a atfedilen iki dize vardır: “Dünya bir penceredir/Her gelen baktı geçti.” Bu fotoğraftan adam, dünya penceresinden bakmakla kalmadı, onu genişletti ve yeni pencereler ihdas etti.
BirGün